10 Nisan 2017 Pazartesi

Bu Ne Biçim İnceleme #2: Outlast

Oyun İsmi: Outlast
Platform: PC, PS4, XBOX1
Çıkış Yılı: 2013
Tür: Korku, Aksiyon

*SPOILER İÇERİR*

      Şimdi kendinizi Miles Upshur isminde bir gazetecinin yerine koyun. Araştırmacı ruhunuz o kadar güçlü ki, her şeyi becerebilecek gibi hissediyorsunuz. Hatta bunu kanıtlamak için ölümü bile göze alıyorsunuz.

      Ama açıkça söylüyorum ki, bu kadar da manyak olunmaz. Daha oyunun başında, arabamızla ilerlerken bozulan radyodan belliydi işlerin boka saracağı. Ben orada çoktan arabayı çevirip dönüş yoluna geçmiştim bile. Eee kariyer de bir yere kadar. Ama oyuna bak sen, gecenin bir yarısı akıl hastanesine geliyoruz haber için. Beni yatırmalılar zaten buraya gelmeyi seçtiğim için. Hadi bozulan radyodan anlamadım, pencereden binaya ilk adımımızı atarken patlayan ışıktan da mı anlamadım kaçıp gitmem gerektiğini? Tamam, yüreği hamuduyla yedim de geldim diyelim ama, tavandan sarkan cesede rağmen devam etmek nedir yahu! Hangi akla hizmet gazeteciliği bu kadar önemser insan? 2 adım sonra ölmek üzere olan abi bile diyor ki "KAÇ!". Salak. Girdiğim pencereden geri gidip arabama binip eve dönmek için hala geç değil. Neden devam ediyorum neden!


Mount Massive Asylum

      Bir noktadan sonra kocaman bir eleman tarafından aşağı atıldığınız için artık geri dönüş ihtimaliniz yok. En azından geldiğin yerden dönemezsiniz. Başka bir yol bulmalısınız. Eğer hala oyunu kapatmadıysanız -ki ilk 5 dk içerisinde yukarıdakı yazdığım her şey gerçekleşiyor- role kendinizi kaptırma zamanı gelmiştir. Manyak, psikopat ve iş aşkıyla yanıp tutuşan bir gazeteci olarak bir yandan buradan kaçmaya çalışırken, bir yandan da burada dönen olayları belgeleyeceğiz. Çünkü elimizde bir kamera var. Bari kayıt yapalım değil mi, belki Pulitzer ödülü filan kazanırız.

      Elimizdeki kameranın 2 işlevi var. Biri oyunun belli noktalarında gerçekleşen olayları kaydetmemiz gerekiyor. Kaydetmeyi unutursanız oyun sizi uyarıyor ve kayda değer yerlerde ekranda bir kamera ikonu beliriyor. İkincisi ve daha önemlisi ise kameranın gece görüş özelliği sayesinde karanlık yerlerde yolumuzu buluyoruz. Ancak, kameranın kendisi hiç pil harcamıyorken, gece görüş modu pili emiyor resmen. Hiç mantıklı değil. Her neyse...


Gece görüş modu

      Yerlerde kan, koridorlarda ise sessiz, sakin ve yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide git-geller yaşayan akıl hastanesi sakinleri bize eşlik ediyor. Ha bir de arka plan sesi olarak kendi soluk alış verişimiz var. Oyunda ilerlerken pil aramayı ihmal etmemek lazım. Masa üstleri, tuvalet kapılarının arkaları ve karanlık dip köşelere bakmak bizi pil zengini yapabilir. İlerledikçe "iş kitleme" safhaları başlıyor. Bu sefer yapay zeka karakterler değil, oyunun kendisi iş kitliyor anlayacağınız. Yok efendim güvenlik odasının kartını bul. Buldun mu? Taaak elektrikler gitti. Git bodruma o zaman pompaları çalıştır ki elektrik gelsin. Elektrik geri geldi mi? Doğru güvenlik odasına ana kilitli kapıları açacaksın. Höfff söylerken bile nefessiz kalıyor insan.

      Bütün bunları elimizi kolumuzu sallaya sallaya yapabileceğinizi düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Oyunun başında sizi uyardığı üzere, savaşmak gibi bir seçeneğiniz yok. Yapabilecekleriniz sadece kaçmak, saklanmak veya yakalanıp ölmekle sınırlı. O yüzden mantığını sorgulamaksızın oyun ne isterse yapmanız ve bir an önce bu lanet yerden kurtulmanız gerekiyor.

      Kitlenen işleri bitirdikten sonra "artık gitme vakti" diye düşündüğümüz sırada Rahip kılıklı bir bey amca henüz gitmemiz için erken olduğunu ve "tanık olup kayıt altına almamız gereken şeyler" olduğunu söylüyor. Hop bir bakıyoruz hastanenin daha derinlerine götürülüyoruz. Yavaş yavaş düşünüyorsunuz, ben buradan artık çıkamam, ölüp gideceğim burada. Madem çıkamıyorum, yerel sakinlerle kaynaşalım diyor ve deliyle deli oluyoruz. Hastanenin bu bölümünde bir de ikizler çıkıyor karşımıza ve anlıyoruz ki oyunda bossvari karakterler var. Yani isimleri, cisimleri ve rolleri diğer karakterlere göre daha önemli olan kişiler bizleri fazladan bir misafirperverlikle karşılıyorlar. Öyle ki, bu ikizler İngiliz dili ve edebiyatı bölümünü dereceyle bitirmişcesine güzel ve akıcı ingilizceleriyle, bizim dalak ve böbreğimizi nasıl afiyetle yiyeceklerini tartışıyorlar. Öyle bir ortamdayız yani.


İkizler

     Bu noktadan sonra iyice anlıyoruz ki, onlar istemedikçe biz kaçamayacağız. Gazeteciliğin hakkını verelim o zaman değil mi? İman gücüyle yoğurulmuş yüreğimiz tekrar ayağa kalkıyor ve "ölsem bile burada olanları kayıt altına almalıyım, dünyaya duyurmalıyım" diyorsunuz. Çünkü gerilime de alışılıyor bir yerden sonra. Oyunda her yer karanlık, hep bir gerilim müziği olunca, ilk bir saatin sonunda, ortama adapte oluyorsunuz. Çok zorlamasa da ilerlemek için birkaç puzzle çözmek gerekebiliyor. Bunlar da aslında odaların birindeki anahtarı bulma veya bazı vanaları çevirme üzerine oluyor. Tabii söylemesi günlük hayatta gayet normal karşınalabilecek bu eylemleri, arkanızda eli satırlı psikopatlar tarafından kovalanırken yapmak, oyunu farklı kılan unsur oluyor.

      Oyun boyunca, sizi engellemeye çalışan bossvari başka karakterler de var. İlki sizi daha en baştan domuzcuk diye seslenmesine rağmen hindiymişsiniz gibi boynunuzdan yakalayıp aşağı atan Chris Walker. İkizlerden de bahsettik. Oyunlarda boss'lar ile normalde savaşılır. Ama bu oyunda değil. Bu sefer en çok bu boss gibi olanlardan kaçacağız çünkü en ürkütücü olanlar bunlar.


Chris Walker

    Yol boyunca karşılaştığımız çoğu hasta, aslında içten içe bildiğimiz ama gerçek olmasından deli gibi korktuğumuz bir gerçek hakkında bilgiler veriyor bize. Burada deneyler yapıldığından, hepsinin bu yüzden bu halde olduğundan yavaş yavaş emin oluyorsunuz. Hatta gezindikçe topladığımız duvar yazıları, belgeler ve kendi aldığımız notlardan anladığımız kadarıyla, bu deneyler Walrider projesi adı altında yürütülüyor ve hastalar bu Walrider isminden sanki fiziksel bir varlıkmış gibi hatta şeytanmış gibi bahsediyorlar. Ancak böyle bir şey olamaz değil mi? Olmasın çünkü.

      Karanlık koridorlar, kan dolu tuvaletler geçildi ama biz dışarı çıkma adına ümitlerimizi yitirmek üzereyiz. Çünkü bir de ara sıra bizi öldürmek için kovalayan hasta toplulukları var. Bunlardan kaçarken tam ümit bitti diye düşünüyorsunuz ama Gandalf gibi 5. günün şafağında sizi kurtarmaya o geliyor...Richard Trager isimli kurtarıcımız, bizi onların elinden çekip aldığı gibi kendi kucağına otur... Öhm. Bu manyak, sizi sandalyesine bağlıyor ve çık çık. 2 parmağınız artık yok. Parmakların öcünü sonra sağlam alıyoruz ama parmaklar gitti lan!!!


Richard Trager

      Aklımızı sıyırmaya az kalmışken Peder kılıklı tekrar görünüyor ve diyor ki "Gel beni bul". İçimizden tövbe çekip dayıyı bulmaya çalışıyoruz bu sefer. Ancak saklambaç oynuyoruz sanki. Yaşını başını almış herif maytap geçiyor bizimle. Hayır atlayıp zıplayayım derken bir de kamera düşmesin mi? Haydaaaaa. Gidip bir de kamerayı geri alıyoruz ve bu bize yarım saat kaybettiriyor en az. Bu yarım saatte hastanenin delileri çoktan yerini aldı bile bizi korkutmak için.

      Pederi bulduğumuzda, mumlarla süslediği şapel tarzı bir yerde, kendisini çarmıha germiş şekilde buluyoruz. Dayı ne yapıyorsun sen demeye kalmadan yaktı kendini manyak herif. Şimdi sıçtık işte. Ne yapacağız? Mal gibi kovaladık herifi ve geldiğimiz nokta koca bir hiç. Neyse deyip ana koridordan bir asansöre biniyoruz ve kendimizi hiç tahmin edemeyeceğimiz bir ortamda buluyoruz. Hastanenin 5-6 kat altında gizli bir laboratuvar varmış. Vay anayın babayın kemüğüne. Walrider projesi gerçekmiş. Projenin mimarı ile ayaküstü ettiğimiz sohbetten anlıyoruz ki, Şeytan diye bahsedilen şey, aslında insan bilinci tarafından yönetilen teknolojik bir savunma mekanizması, bir nevi bir makine. Yine iş kitleniyor ve makineyi kapatmak için gerekenleri yerine getiriyoruz ama, bu Walrider bizi fukara sümüğü gibi yapıştırıyor yere. Onu öldürsek de biz ağır yaralanıyoruz. Aksaya aksaya çıkış kapısına yöneliyoruz veeeee, kapının ardında projenin sahibini ve silahlı adamları görüyoruz. Sonra duyduğumuz tek şey silah sesi. HASSSSSSİ-


Son sahne...



Bu inceleme iştahınızı açtıysa ve oynanış videolarına bakmak istiyorsanız, kanalıma buyurunuz efendim şuradan: Outlast Türkçe Oynanış - Oynatma Listesi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder